24 Ekim 2010 Pazar

Derbi Günü


Bir derbi günü öncesi ve derbi gününde bir fanatiğin dünyasında neler olur?

Günler önceden, derbinin hangi gün ve saatte oynanacağının açıklanması beklenir. Zira tüm programlar buna göre yapılacaktır.

Maça gitmek isteyip, kombinesi olmayanı bir stres basar acaba 'bilet alabilecek miyim' diye. Belki de kombine alanların bir kısmının alma nedenleri, derbilerde bu stresi yaşamamak içindir.

Günler öncesinden diğer takım arkadaşlarından tacizler başlar. Karşılık verilir ya da verilmez. Bu kişiye göre değişir.

Derbi havasına bir önceki maçın bitiş düdüğüyle girilir. Minimum altı günlük bu süreç, bir fanatik için işkencedir.

Derbi öncesi hafta; işler çok yoğun olsun, sıkıntılar dertler olsun yine de aklın bir köşesinde maç düşünülür. Her gece yastığa baş konulduğunda 'dört gün kaldı, üç gün kaldı' denir.

Maç gününün öncesinin programı günler önce yapılmıştır. Saat kaçta kimle ya da kimlerle nerede buluşulacak, nasıl gidilecek, ne yenilecek, ne içilecek?

Ne giydiğin de mühimdir? Uğurlu forma, uğurlu mont, uğurlu atkı ya da bunların yenileri. Ya da daha önce giydiğin ama çok sevdiğin bir şeye bu maçla son bir şans verme durumu...

Maç günü ve öncesi futbolla pek alakaları olmayan arkadaşlarının seni araması ve maç hakkında konuşması, kiminin dertleşmesi, kiminin fanatik olmana acır bir halde seninle dalga geçmesi... Sen de bir yandan dinler bir yandan onlar için üzülürsün. Nasıl böyle bir zevkten mahrum oluyorlar diye...

Basının her türlü organından takım hafta boyunca takip edilir. Kimler antrenmana çıkmadı, kimler yarıda bıraktı, hoca kiminle antrenman sırasında özel olarak görüştü. Maç önce kafada kadro yapılacağı için önemlidir bu ayrıntılar.

Maç gecesi uyku tutmaz. Uyunabildiyse da erkenden uyanılır.

Takımına karşı olan sevgin ve karşı takıma olan nefretin artık senin duygularının üst noktaları nereyse oralardadır.

Bir önce oynanmış maçta yaşanan haksızlıklar hatırlanır ve intikam almak gerektiği etrafa iletilir.

Stada her zamankinden daha erken gidilir ya da televizyonun başına her zamankinden daha önce oturulur.

Takım sahaya çıkana kadar yaşanan stres ve heyecan, takımın çıkış tünelinde görülmesiyle en üst noktaya çıkar ve haykırarak bu stresin bir kısmı boşaltılır.

Hakemin başlama düdüğüne kadar dualar edilir ve etrafındaki arkadaşlarınla savaş öncesi son defa vedalaşır gibi sarılınır.

Maç başlayınca da hafızada 'record' düğmesine basılır. Her an senin için tarihi bir andır ve unutulmaması gerekir.

Devre arası skora göre değişir. İki takımın da nasıl oynadığı görülmüştür. Etrafındakilerle değerlendirmeler yapılır. Şu girmeli, şu çıkmalı vs. İkinci devre bir an önce başlasın istenir.

Yenen golün de atılan golün de tarifi mümkün değildir. Nasıl anlatsam boş. Yaşayan bilir. Bence futbolun bu kadar sevilmesinin ana nedenlerinden biridir.

Bu heyecan, yaş ilerledikçe bile değişmez...