Bugün derby günü. Hem de evde oynayacağız. Nisan sonu ve mayıs ayı bizim gibi iflah olmaz futbol severlerin bayram günleridir. Son haftaların getirdiği heyecan derby ile birleşince kalpler biraz daha fazla atmaya başlar. Gönül kazanmak ister…
Voleybol erkekler şampiyon. Bayanlar bir sürpriz olmazsa şampiyon olurlar. Bayan basketbolcular da öyle. Erkek basketbol en az final oynar. Futbolda her şey olabilir. Bakarsınız iki kupada gelmiş. Sıkıntılı ve zevksiz geçen bir sezonun ardından bunların hepsi gerçekleşir mi? Neden olmasın?
Aceto’nun sayfasında gördüm. Jose Mourinho : ‘I am still the special one, for sure. You want to try and succeed in your job like I have done in mine inside three years? You have no chance.’ Evet çok ukalaca. Ama bu adama da ukalalık yakışıyor sanki…
Tolstoy… Yazılarını okudukça ona olan hayranlığım her geçen gün artmakta. Geç keşfetmenin üzüntüsünü, zararın neresinden dönersen kardır sözü sayesinde unutuyorum. İşte hayat üzerine düşüncelerinden bir alıntı :
Herkes kendi menfaati için yaşar. Kendi menfaatini istememek, yaşamamak demektir. Hissettiği hayat, yalnızca kendi şahsi hayatıdır. Gerçek hayat sahibi olarak sadece kendisini görür. Çevresindeki diğer varlıkları ise sözde hayat sahibi şeklinde tasavvur eder.
Diğer varlıklar için bir kötülük arzu etmemesi, onların elem ve ıstıraplarını görerek muzdarip olmamak içindir. Başkaları için bir iyilik istemesi de yine onların şahısları için olmayıp başkalarının mutluluğundan kendisine fayda payı çıkarabilmek içindir.
Gerçekçi olmak gerekirse haklı değil mi Tolstoy? İtiraf edelim…
İstanbul Film festivali… Geçen sene iki filme gitmiştim. Bu sene iki elin parmaklarını geçtim. Festivalin izleyicisi de, ortamı da, koşuşturması da farklı… İKSV’ye teşekkürler. Gittiğim filmler arasında bir değerlendirme yaparsak :
En iyi : Aşkın Son Mevsimi ( muhteşem Helen Mirren performası)
En Kötü : 36 Dağ Manzarası (ilk onbeş dakika ne olduğunu anlamayınca uyunulan film)
En iyi senaryo: Büyük Hata ( Atom Egoyan’ın son filmi Hitchcock filmleri tadında)
En anlaşılmaz : Suç Unsuru (Lars von Trier’in ilk filmi. Benden uzak olsun.)
Konak pastanesi… Galata Kulesi’nin giriş kapısını gören sokaktan aşağıya doğru yürüyün. Elli metre ileride solda Konak Pastane’sini göreceksiniz. İçeriyi girin, asansöre binin ve terasa çıkın. Olağanüstü İstanbul manzarası, güzel yemekler ve olağanüstü tatlılar sizi bekliyor. Eğer İstanbul’a ilk defa gelen bir misafiriniz varsa onu İstiklal caddesinden Tünel’e oradan Galata’ya, oradan da bu pastaneye getirin. Burada yenilecek tatlıyla beraber içilen yorgunluk kahvesi sayesinde İstanbul’a aşık olacaktır…
Neyzen Tevfik ile bitirelim :
Ne ararsın ALLAH ile aramda..
Sen kimsin ki orucumu sorarsın.?
Hakikaten gözün yoksa haramda…
Başı açığa niye türban sorarsın.?