Takip ettiğim bir dergiden alıntı yaparak bir konu üzerinde fikirlerimi belirtmek isterim.
17 Mayıs 2011 Salı
Kadınların Çalışması Üzerine
Takip ettiğim bir dergiden alıntı yaparak bir konu üzerinde fikirlerimi belirtmek isterim.
16 Mayıs 2011 Pazartesi
Lokman Hekim'den Oğluna 100 nasihat
Lokman Hekim'in, hayatta doğru yolu bulması için oğluna yaptığı yüz nasihat :
14 Mayıs 2011 Cumartesi
Oasis ve bir fantezi
We worked for one year for you pigs
And you wanna break our walls down
And you wanna destroy us
Well you go to hell
I love it
24 Nisan 2011 Pazar
Pazar Notları
Otuzuncu İstanbul Film Festivali de bitti. 231 filmden dokuzuna gidebildim şu yoğun iş temposunda. Seçerek gittiğim bu filmlerden beni en çok etkileyen Ishuguro’nun romanından uyarlama Beni Asla Bırakma ( Never Let Me Go) filmi. İnşallah vizyona girer ve bu fantastik dramı seyretmeyenlere imkan doğar. NTV Belgesel kuşağından ‘Binanız Kaç Kilo Bay Foster?’ ise yaşayan efsane Mimar Norman Foster’in etkileyici yaşam öyküsünü içeren muhteşem bir belgesel. Aman kaçırmayın, hayata dair çok güzel dersler var…
Kahraman Bakkal Süper Market’e karşı oyununda bir bakkal daha Süper Market’e mağlup oldu. Yılların İstiklal Kitabevi teslim bayrağını çekti. Yerine D&R (Diyenar diye okunuyor. Doğan’ın disi, Raks’ın arı) gelecekmiş. Kitabevi son güzelliğini yaptı ve kapanmasına üç gün kala CD, DVD’lerde %50 indirim yaptı. Arşivlerimiz bayram etti…
Kapitalist dünyanın Türkiye’ye önemli yansımalarından AVM’lere (alış ve veriş merkezleri) kendi çapımda savaş açtım. Mecbur kalmadıkça (evet bazen mecbur kalıyorum) cadde mağazalarından alış-veriş yapıyorum, cadde üstü sinemalara ya da restoranlara gidiyorum. Ateşi söndürmeye çalışan karınca misali, en azından yolunda ölürüm…
Mayıs ayı her zaman heyecanları en çok yaşadığım aydır. Çünkü her branşta şampiyonlar belli olur. Bu sezon Fenerbahçe’nin kupaları süpürme ihtimali çok yüksek. Efsane bir sene olabilir. Kadın Basketbol Takımı şampiyon olarak ilk adımı attı. Erkek Voleybol şampiyonluğa çok yakın. Bayan Voleybol takımı en büyük favori. Erkek basketbol ve futbol takımları da bir şanssızlık yaşamazlarsa şampiyon olacaklar ve bence her iki takım da bunu fazlasıyla hak ediyorlar.
Bir de seçim var önümüzdeki günlerde. Tam bir komedi bu demokrasicilik oyunu. Seçim barajının olduğu, dar bölge seçim sistemin olmadığı, parti başkanın sunduğu adayı seçmem gerektiği bir seçim sisteminde kimse demokrasiden bahsetmesin.
Küçük bir tasavvuf dersiyle bitirelim bu yazıyı da. Sultan Gazneli Mahmud ile Ayaz arasında geçen bir hikaye :
Ayaz, Sultan’a çok bağlıymış. Sultan da onu öz oğlu gibi severmiş. Bir gün ikisi oturmuş öğle yemeği yerken, Sultan bir dilim salatalık kesip Ayaz’a ikram etmiş. Ayaz da afiyetle yemiş. Bir müddet sonra Ayaz’a bir dilim daha kesip ikram etmiş ve Ayaz’ın iştahını görünce dayanamamış kendine de bir dilim kesmiş. Fakat Sultan’ın kestiği dilimi ağzına atmasıyla tükürmesi bir olmuş. Çok acı, tatsız, berbat bir salatalıkmış!
Sultan, Ayaz’a sinirlenerek bağırmış ve iştahla yiyerek kendisini kandırdığını söyleyince, Ayaz, ‘Aman Sultanım; elinden bunca lezzetli lokma yemişim, zevk-u sefa görmüşüm; bir lokma acı salatalığa yüz buruşturur muyum? Hem senden gelen her şey bana lezzetlidir.’ demiş.
Ayaz’ın Sultan’a duyduğu aşk-ı muhabbet ve minnettarlığı biz de Allah’a karşı duyabilirsek ne ala….
22 Şubat 2011 Salı
Ahmet Davutoğlu
Bence günümüzün en değerli düşünürlerinden Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç’ın güzel bir sözü var : Ya bilgeler kral olmalı, ya da krallar bilge olmalı.
İşte beğenin beğenmeyin bence Davutoğlu bilge bir adam. Biyografisine internetten ulaşmak çok kolay. Okuduğunuzda oturduğu koltuğa ne kadar hak ederek geldiğini gayet iyi anlıyorsunuz. Kıskanılacak bir kariyere sahip.
‘Stratejik Derinlik’ adlı efsane kitabını herkese tavsiye ediyorum. Dış politikanın alfabesini bu kitapta bulabilirsiniz.
Dışişleri bakanı olmadan önce Taraf Gazetesinde her gün yayımlanan 20 soru köşesindeki cevapları aşağıya yazıyorum. Neden bilge dediğim sanırım daha iyi anlaşılacak.
En sevdiğiniz kelime nedir?
Hikmet
Nefret ettiğiniz kelime nedir?
Nefret
Ne sizi heyecanlandırır?
Tarihin içinde akmakta olduğum hissi
Heyecanınızı ne öldürür?
Bu akışın ritmini kaybetme korkusu
En sevdiğiniz ses nedir?
Çocuk sesi ve gecenin karanlığında derinden gelen bir ney sesi
Nefret ettiğiniz ses?
Münasebetsiz vakitlerde çalan cep telefonu
Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?
Cellatlık
Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?
Kendim olmayı tartışmayı haddi aşmak olarak görürüm
Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?
Savaşmaya hazır tarafları durdurabilecek bir ikna yeteneği
Nerede yaşamak isterdiniz?
Her sabah kalktığımda güneş doğarken Kudüs, Medine ve İstanbul’un tarihi siluetini aynı anda görebileceğim bir mekanda
En önemli kusurunuz nedir?
Birçok işi aynı anda yapabilme hırsıyla zamanı idare edememek ve aileme yeterince vakit ayıramamak
Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?
Yoğunlaştığım teorik bir çalışmanın en kritik aşamasında kağıdı ve kalemi terk ederek alabildiğince yürümek
Kahramanınız kim?
Üzerinde herhangi bir kul, hayvan, bitki hakkı olmadan ruhunu teslim eden sıradan bir insan
En çok kullandığınız küfür nedir?
Eğer küfürse “densiz”
Şu anki ruh haliniz nasıl?
Metafizik dinginlik ile tarihi yaşama coşkusunun oluşturduğu iniş-çıkış
Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?
Mahiyet sahibi olmadan erdemli, özgüven ve izzet sahibi olmadan onurlu olunamaz. bir problemi görme yeteneğine sahipsek o problemi çözebilme kudretine de sahibizdir.
Mutluluk rüyanız nedir?
Çocuklarımın ve öğrencilerimin insanlara faydalı eserler verdiğini görebilmek
Sizce mutsuzluğun tanımı?
Varoluşuna anlam verememek
Nasıl ölmek istersiniz?
Ders verirken
Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın kapıda size ne söylemesini istersiniz?
Dağların üstlenmekten çekindiği emanetin hakkını verdin ya kulum! cemalimde varlığın ezeli ve ebedi anlamını keşfedebilirsin.
20 Şubat 2011 Pazar
Deplasmanda Taraftar Olmak
Yazacak o kadar çok şey varken, uzun bir aradan sonra çoğu kişiye boş gelecek (ki bence de o kadar dolu bir şey değil ancak zayıf karnımın futbol olduğunu itiraf ediyorum) bir yazıyla dönüyorum.
Konumuz deplasman takım taraftarı olmak.
Takımınızın evindeki her maça gidiyorsanız, bir süre sonra farklı heyecanları aramaya başlarsınız. Deplasman maçlarına gitmek işte böyle sızıverir hayatınıza.
Havası apayrıdır bu maçların evdeki maçlardan. Takımdaşlarınızla olan birlik beraberlik evdekinden farklıdır. Evde her maç görüp selam vermediğiniz adamı, deplasman maçında görünce hemen sohbete başlar ve bir daha hiç bitmeyecek sohbetin ilk tohumlarını atarsınız.
Deplasman yolculukları bu işin en zevkli kısmı denebilir. Sohbet, muhabbet, yeni besteler, molalarda yaşanan hadiseler, atışmalar. Uyuyanlar, içenler, sevgililer, öğrenciler, karılarının dırdırından kaçan kocalar…
Gittiğiniz şehri dolaşma imkanınız olursa bir taşta iki kuş vurmuş olursunuz. Yörenin güzel lokantası keşfedilir. Güzel yemek yenir. İmkan varsa eve birkaç hatıra alınır.
Maça girişte uzaktan geldiğinizi şehirdeki diğer renkdaşlarınıza hissettirirsiniz. ‘Sizin bizden öğreneceğiniz çok şey var’ havası verilir. Hatta bir kısım, onları muhatap bile almaz…
Galip gelmişsen bu maçın senin için önemi başka olmuştur. Seneler sonra bile sanki bir gün önce oradaymışsın gibi anlatırsın maçı ballandıra ballandıra. Mağlup olmuşsan fazla konuşmak istemez ve maçta olduğunu pek dile getirmezsin.
Yazıyı Footbal Factory filminin efsane repliğiyle bitirelim :
* Fotoğraf 19 Mayıs 2007 GS-FB maçından. Maç skoru 1-2 ve oradaydım. Küçük bir bilgi: 17 mayısta tezkeremi alıp 18 mayıs'ta basketbolda deplasmanda Galatasaray'ı yenip finale yükselmiştik. Fenerbahçe'li olarak on kişiden fazla değildik... 155 gün sonunda iki deplasman derbisinden galibiyetle dönmenin keyfini az çok anlatabilmişimdir inşallah..