14 Haziran 2009 Pazar

Roma 2009 Final 4 (Manchester United ve Final)


Tuncay Manu'yu ben Barca'yı destekliyorum. Maçtan bir kaç gün evvel internet satıştan Carling Cup özel Ronaldo forması alarak havaya girmiş bizimki. Manuyu da pek sevmez ama bir Real sempatizanı olarak Barca'yı desteklememizi gayet doğal.

Sabah 10.30'dan itibaren Roma sokaklarında dolaşmaya başlıyoruz. Her yerde Barca'lı var ama ingiliz yok. Her meydana gisişimizde 'belki buradalardır' diyoruz ama nafile. Tek tük münferit takılanlar dışında yoklar. Tuncay tedirgin... Formasını bir türlü giyemiyor :)

Saat 18.00 gibi merkezden stada doğru hareket ediyoruz. 15 dakikalık sıcak, havasız, tıklım tıkış yolculuk sonunda stada vardığımızda İngilizleri görüyoruz.

Sanırım o kadar alışkanlar ki bu tür maçlara, bir çoğu konaklamasız günü birlik geliyorlar ve aynı gece eve dönüyorlar.

Şehri dolaşmak, yeni yerler görmek, fanzonelarda vakit geçirmek galiba bu adamlara boş şeyler geliyor. Hiçbir şey ifade etmiyor bira ve futbol dışındaki şeyler. Bazılarıyla sohbet ediyoruz. Gayet rahatlar. Yerimizin ingilizlerin tarafında Curva Nordda olduğunu öğrendiğimizde ben biraz üzülüyor Tuncay da biraz seviniyordu. Kırkbeş dakika kala stada doğru hareket ediyoruz.

Yürürken bilet arayanları görüyoruz. 500€'ya rahat satabileceğimiz bileti vermeyi aklmızın ucundan geçirmiyoruz.

Maça girene kadar iki olay karşısında şoka uğruyorum. Birincisi iki tane çadır var kapı girişlerinin hemen yanında. Birinde resmi ürünler diğerinde maç programı satılıyor. Ürünlere yüz vermeyen ingilizler programın satıldığı çadırın önünde birbirlerini yiyorlar. Abartmıyorum, herkes beşer onar alıyor. Arkadaşlar için en önemli hediye ya da verilecek en önemli sipariş...

İkinci şoku ise kapı giriş kuyruğunda yaşıyorum. Kuyruk pek denemez, hafiften bir itişme var düzgün bir ilerleme yok. Bu sırada yanımda bir adam var, 50-55 yaşlarında. Hemen yanında biraz alkollü 30 yaşlarında fanatik bir ingiliz. İngilizin bir anda nevri dönüyor ve yanımdaki adama bağararak küfrediyor. Senin gibiler yüzünden arkadaşlarım maça giremiyorlar diyor. Adam 'ben bir futbolseverim' dediğinde küfürün dozu daha da artıyor. Sonunda adamcağız dayanamıyor ve kuyruktan çıkıyor.

Maç başlamadan yapılan gösterilerine, maç sırasında tezahüratlarına, tepkileriyle takımı itmelerine hayran kalıyoruz. Daha önce ingiltere'de birkaç maç seyretmiştim ancak hayatımda bu kadar etkili bir taraftar topluluğu görmemiştim. Tabi bu işlerde o kadar tecrübeliler ki ve futbolu o kadar iyi biliyorlar ki...

Takım normal gününde ama rakip çok kuvvetli. Karşı koymaları çok güç. İlk on dakika dışında futbollarını kabul ettiremiyorlar.

Maç bitiyor. Seyircinin büyük kısmı kupa seramonisini beklemiyor. Bizim ise staddan çıkasımız yok. Son çıkanlardan oluyoruz Machester tribününden. Otobüslere binip merkeze gideceğiz. Yine havasız, tıklım tıkış dolu tramvaya biniyoruz. İçerisi sırf ingiliz. Marşlar söylüyorlar. Kimin kupyı aldığı belli değil. SAnırsınız Manchester aldı. Yirmi dakika boyunca durmadan tüm tramvay söylüyor marşları ve hepsi birbirinden farklı marşlar. Atmış yaşındaki de onbeş yaşındaki de aynı şevkle söylüyorlar. En ilgimizi çeknle yazıyı bitirelim :

İstanbul İstanbul you're not going...
İstanbul İstanbul you're not going...
Cause you are fucking shite!

Roma 2009 Final 3 (Bacelona ve Final)


Yarı finalde sempati duyduğum iki kulüp karşılaşmışlardı. Biraz bencilce düşünüyor ve iki ingiliz takımı Roma'da görmek istemiyordum. Ayrıca Chelsea'yi geçen sene Kadıköy'de seyretmiştim. Sezon boyunca oynadıkları futbolu imrenerek televizyondan seyrettiğim takımın muhteşem oyuncusu İniesta, 90+3te attığı gol sayesinde onları Roma'da canlı seyretme şansına sahip oldum.

Barcelona'ya olan sempatimde birkaç etken var. Öncelikle şehri çok beğenmiştim. Yaşanılası bir yer. Gittiğimde Rüştü Abi'yi kulüpte ziyaret etmiştim ve bana anlattıklarından etkilenmiştim. Şehrin takıma bağlılığı, Camp Nou vs. hepsi çok etkileyici.

Bu duygularla Roma'ya gittik. İspanyolların ateşli taraftar gruplarının olmadığını biliyordum. Ama Barca marşı dışında bir besteniz olsun be kardeşim. Bütün gün sokaklarda tek söyledikleri bu marştı.

Maç günü Roma sokaklarında ezici bir Barca taraftarı üstünlüğü vardı. Çoluk çocuk gelenler, koca koca amcalar teyzeler. Hepsi formalı. Havaları saha dışında çok iyi. Gel gelelim stadda başlangıçtaki gösterileri dışında İngilizlerin bariz üstünlüklerine engel olamadılar.

Yaptıkları iki olay beni üzdü. Birincisi, Kralları Carlos stadyuma geldiğinde ekranda boy gösterdi ve azımsanmayacak kadar fazla Barca taraftarı tarafından ıslıklandı. İkincisi ise maç sonrası gittiğimiz meşhur İspanyol Merdiveni'nin hemen karşısında İspanya konsolosluğu var. Taraftarların konsolosluk karşısına geçip küfür ettiklerini, el kol hareketleri yaptıklarını gördüm. Bu kadar bölücülüğü hele ki böyle bir günde göstermeleri çok üzücü.

Takım ise ayrı bir dünya. Hayatımda seyrettiğim en iyi takım. İnsana 'futbol böyle oynanır' dedirtiyolar. Kısa, yerden, ayağa, hızlı paslar. Iniesta ve Xavi'nin futbol zekaları, Messi'nin doyumsuz futbolu bitmesin istiyorsunuz.

Kupayı hakederek kazandılar. Guardiola bence bu saatten sonra ya İspanya Milli Takımını çalıştırsın ya da bu işi zirvede bıraksın. Bir hoca düşünün, kariyerinin ilk senesinde İspanya Şampiyonluğu, Kral Kupası ve Şampiyonlar Ligi Kupasını kazansın. 107 gollük rekoru kıl payı kaçırsın. Allah bize de böyle bir sene nasip etsin...



Roma 2009 Final 2 (şehir ve final)


Senelerdir merak ettiğim İtalya'yı ve Roma'yı görmek bu finalle kısmet oldu. Futbol, müzik, yemek, giyim kültürlerini yerinde görmek istediğim ülkenin başkenti, bizi muhteşem bir maçla karşıladı.

Dünya kupası finalini bilmiyorum ama futbolda organizasyon anlamında gelinen en üst nokta sanırım şampiyonlar ligi finali. Finalin oynanacağı şehir de ve stad da çok önemli. Roma ve Olimpiyat stadı beklentileri fazlasıyla karşılabileyecek kapasitedeydi ve bence karşıladı da.

Maç günü şehre geldik. Bir gün öncesinde İngilizler olay çıkarmışlar - sanırım bu yüzden- şehrin her yerinde alkol satışı yasaktı. Bu biraz ingilizleri üzmüş olsa gerek gün boyu şehride yoklardı.

Neredeyse tüm tarihi ve turistik mekanlar birbirlerine yürüme mesafesinde olduğundan dolayı, insanlar bir yandan şehri geziyorlar bir yandan da onları maçın havasına sokacak sponsor organizasyonlarına katılıyorlardı.

Şehrin her köşesinde İspanyollar vardı. Üzerimdeki Fenerbahçe kuruluş forması ve üzerinde Guiza yazıyor olması fazlasıyla dikkat çekiyordu.

Sony'nin kurduğu fanzone çok güzeldi. Colessium'un bahçesinde kurulması ayrı bir güzellik katıyordu. Hemen yukarısındaki diğer fanzoneda ise şöhretler maçı oynanıyordu.

Şehir finale hazırdı. Bunda şehrin iki dünya kulübüne sahip olması (Lazio ve Roma), futbolu bilen ve seven bir şehir olması da etkiliydi.

Küçük bir kitapçık içinde verilen çipli maç biletleri maç günü ve sonraki gün, bir kaç müzeye ücretsiz giriş ve metrolarda ücretsiz ulaşım imkanı sağlıyordu.

Maça iki saat kala, şehrin merkezine on dakika mesafedeki stada doğru hareket ettik. Otobüsler ve tramvaylar, stada gidecek olan binlerce insanı taşıyorlardı.

Bir saatten fazla bir süre stad etrafında dolaştık. İngilizlerin nerdeyse tamamı maç zamanını stad etrafında geçiriyorlardı. Roma şehri adamları kendi takımlarından daha fazla cezbetmemiş sanırım.

Maç sonrası direk otele dönebilirdik. Uykusuzluğa, gün boyu onbeş kilometreden fazla yürümemize rağmen bir daha böyle bir anı yaşayamayabiliriz diyerek şehir merkezine dönerek Barcelona'lıların kutlamalarına katıldık.

Aşk çeşmesi, İspanyol merdiveni, gecenin karanlığında bir başka güzeldi. Şampiyonluklarını çılgınlar gibi kutlayan İspanyolları, böyle güzel mekanlarda eğlenirken kıskanmamak da elde olmuyordu.

Roma 2009 final 1





Nasıl anlatsam nereden başlasam durumu. Ömrüm boyunca unutamayacağım bir finali en ince ayrıntısına kadar yazmak isterim. Ama aklıma geldikçe küçük anektodlar aktarmak daha güzel olur...

Bir hafta öncesi UEFA finalinde yaşadığımız hayal kırıklığının acısını çıkarmak istiyorduk. İki kumar oynamıştık. İlkini kaybetmiştik ama ikincisinde beklediğimizden çok çok fazlasını kazanmıştık. Finalistler belli olduğundan andan itibaren heyecanım başlamıştı.

UEFA her yıl bu finale ayrı bir güzellik ekliyor. Bu maçı sadece bir maç olarak düşünmeyin. Bir festivalin en son halkası gibi... Şehir güzel, şehir halkı futbolsever, rakipler dünya kulüpleri, kulüp taraftarları da şehire gelince, ortaya bir futbolsever için anlatılamayacak güzellikte bir ortam çıkıyor. Fazla bir bilgim yok ama daha önce bu kadar etkenin üst düzeyde olduğu başka bir final oynanmış mıydı acaba?

Maç öncesi tüm gün, maç zamanı ve maç sonrasıyla unutulmaz bir gün yaşadık. Sempati duyduğum Barcelona hakederek kupayı kaldırdı. Guardiola, ilk senesinde üç kupayı birden alarak tarihe geçti.

Bu günü farklı bakış açılarından yazalım bakalım...

özür dilerim


Biraz tembellik, biraz üşengeçlik, biraz zamansızlıktan neredeyse yirmi gündür yazamıyorum. Neyse, eski düzene dönme vakti. Bir sürü şey oldu ve oluyor şu günlerde. Yavaş yavaş anlatalım ne oluyor ne bitiyor... Çok çok özürler sunarım...