27 Ekim 2009 Salı

Fenerbahçe-Galatasaray 2009


On sene önceki maça babam ve kuzen Ender ile gitmiştim. Erteleme maçıydı ve inanılmaz bir yağmur vardı. Biletimiz eski maraton tribündendi. Stada girmek için yaklaşık 35-40 santimlik bir su birikintisinin içinden geçmek gerekiyordu. Yirmi iki yaşındaki ben ve benden iki yaş küçük kuzen için bu su birikintisinden geçmek hiç de önemli değildi. Yüzer yine geçerdik ancak babamın da bu suyun içinden geçtiğini gördüğüm an bu maçların bir Fenerbahçe'li için ne kadar önemli olduğunu daha iyi idrak ettim.

Kötü bir maçtı ve yenilmiştik. On yıl önce...

O günden beri oynanan on lig maçını da Fenerbahçe kazandı. Hepsinin de canlı şahidiyim. Derbiler, futbol heyecanının en üst noktalarının yaşandığı maçlar. Tadı ne başka maçlardan alınabiliyor ne de futbolseverlere göre herhangi bir aktiviteden...

Her derbi öncesi kendi kendime yaptığım telkinler maçın başlamasına az bir süre kala unutuluyor. Maçla beraber atmosferin büyüsüne kapılan ruhum bana yakışmayan hareketler yaptırıyor... Kimseye zarar vermemem tek tesellim...

Türkiye'de birçok şeyde olduğu gibi futbolu yönetiminde büyük sorunlar var. Bu sorunların bir kısmını çözmek için Fenerbahçe-Galatasaray maçları kullanılabilir. Ancak Federasyon bırakın bu sorunların üstüne gitmeyi daha fazla kaçmaya devam ediyor.

Maç öncesi hakemin başı yarılıyor ancak maçın oniki dakika geç başlaması dışında hiçbir anormallik yaşanmıyor.

Ertesi gün hakem demeç veriyor ' Maçı tatil etsem Kadıköy yıkılırdı' diyor ... Demek ki bazı sorunları çözmek için Kadıköy'ü yıkmak gerekecek...

Galibiyet güzel de bu güzelliğin devamını bu düzende ne kadar sağlayacaklarını sanıyor bu işi yönetenler? Bindikleri dalı kesiyorlar. İtalya'da; yaşanan şikeler ve şiddet olayları yüzünden maça gidenlerin, televizyondan seyredenlerin ve bunun gibi bir çok etken sonucu ligin değerinin nasıl düştüğünü görmüyorlar mı?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder